Kelime Sayısı:770
21 Bölüm
Tuzlu Kraliçe Hanı
‘’Anlatsana!’’ diye üsteledi o da merak etmişti. Arkadaşı sakin olmasını işaret etti. ‘’Onu takip etmemize gerek yok. Tuzlu Kraliçeye gidiyor. Evde bırakılmış notu okudum.’’ Dedi. O zaman hemen Kraliçemizin yanına gidelim’’ dedi. Gözden kaybolup gece kuşları kulesinde belirmişlerdi. Bu kule ve etrafını çevreleyen yerlerde Gece kuşlarından başka hiçbir yaratık veya insan olmazdı. Morhamam şehri onlarla uğraşmayı bırakmıştı fakat Bretonaska krallığı ile anlaştıkları için ne Morhamam güçleri ne de Gece kuşları birbirlerine saldırmıyor ve aralarında uzun süredir devam etmekte olan ateşkes vardı. Bu uzun vadede Gece kuşlarının işine yarayabilecek ateşkesti. Kapının önünde belirdiklerinden onları görenler kapıyı hemen açmışlardı haberci olduklarını biliyorlardı ve önemli bir haber için şehre yollandıklarından gözler onların üzerindeydi. İkili kendilerinin ne kadar önemli olduğunu gördükçe mutlu oluyorlardı. Merdivenlerden çıkarken diğer kuşlarında gözleri onlardaydı kulenin kapısına vardıklarında muhafız kuşlar kapıları ardına kadar onlar için açmışlardı. İçeriye girdiklerinde içeride Kraliçe’nin hizmetinde bulunan kuşlar vardı fazla kalabalık değildi.
Haberciler ne getirdiklerini ne bulduklarını ve ne öğrendiklerini merak etmeyen yoktu. Aralarında en az heyecansız olan Kraliçeydi. Kraliçe onlar geldiğinde tahtına yayılmış oturuyordu elleri boş değildi iki elinde de içki şişesi vardı uzun ve geniş kanatlarının her birince büyük şişeleri tartıyor ellerindeki içki bittikçe kanatlarını oynatıp şişelerdeki içkinin ellerinde tuttuğu bardaklara dökülmesini sağlıyordu. Şehre kimin geldiğini ve onu izlettirmenin kolay olmayacağını biliyordu fakat kuşlarına güveniyor ve onların yakalanmadığı veya görülmediği umudunu içinde taşıyordu. Yeterince ilerleyip kraliçenin karşısında durdular ve eğildiler aralarından daha çok konuşmayı seven ve cesareti olan kuş kendini iki adım öne çıkartarak konuşmak istediğini belli etmişti. Kraliçe bir şey söylememiş fakat konuşması için işaret etmişti.
‘’Dediğiniz kişiyi takip ettik ve evinde not bulduk.’’ Dedi. Kraliçe ‘’Yanında çocuk var mıydı?’’ diye sordu. ‘’Evet vardı kraliçem’’ diye yanıtladı. ‘’Gelen kişinin kim olduğunu öğrenemesek de nerede olacağını öğrendik. Kimliğini henüz bilmediğimiz kişi veya kişilerle Tuzlu Kraliçe hanında buluşacaklarını söyleyen not bulduk. Muhtemelen orada olacaklardır’’ dedi. Kraliçe ‘’Yanında çocuk varsa ve okyanusu kesip de gelmiş ise gelen kişi Biertadır. Bretonaska ile savaşmaktansa dünyanın boynuna daha sıkıntısız ve olaysız geçmek istemiş anlaşılan ‘’ dedi. Gülümsedi ‘’Ne yazık ki karşısında biz olacağız’’ dedi. Kraliçe kendinden emin tavırları vardı ama diğer kuşların Bierta ismini duyduğunda çekindiklerini gizleyememişlerdi. Kraliçe ayağa kalktığında bütün kuşlar onun karşısında dizlerini yere vererek boyunlarını bükmüşler onun karşısında diz çökmüşlerdi. Kraliçe ‘’Taburu hazırlayın Bierta’yı indirip başına konan ödülü alacağız.’’ Dedi. Gece kuşları coşkuyla kaybolmaya başladılar. Kendilerine güvenleri pek olmasa da Kraliçenin gücüne inanıyorlardı onun kendinden emin tavırları bütün gece kuşlarını cesaretlendirmeye yeter ve artardı. Bierta ile yüzleşmek için çekinceleri yok değildi. Gece kuşları birer birer kaybolup Tuzlu Kraliçe hanının yakınlarında ortaya çıkmaya başlamışlardı.
…
Borla ve Kadran hanın tam önüne gelmişlerdi. Kadran han girişine bakıyor ve Kraliçeye bakıyordu. Girişteki Tuzlu Kraliçe heykeli eskiydi ama çok ciddi bakanlar ondan etkilenmemesi mümkün değildi. Borla ‘’Hadi gel daha önce kraliçe görmedin mi?’’ diye sordu ve kapıyı açmak için ilerledi. Kadran ‘’Evet görmedim’’ dedi. Gerçekten te görmemişti ki bu dünyadaki bütün gariplikleri bu adam sayesinde görüyordu. Borla onun bu cevabına şaşırmadı. İçeriye girdiklerinde fazla kişi olmadığını görmüştü. Borla şaşırmıştı genelde bu hanı boş görmek pek mümkün değildi. Hanın ortasındaki masada oturan iki kişi ona baktı ve işaret etti. Handan çıkan adamlar oluyordu onları çıkartan kişinin Isılbert Kourp dan başkası olamazdı. İnsanlar dışarıya çıkmaya başladığında dışarıya çıkmayan bir kişi vardı. Köşe başında hiç durmadan etini yiyen ve kimseyi umursamadan adamdan başkası değildi. Yeni müşteri olanlar kendileri için ayrılmış masaya doğru ilerliyordu. Borla ve Kadran onların olduğu masaya geldi. Isılbert ve Azrel adama baktıklarında adam kendisine bakıldığını fark etmişti. Adam olanların farkında idi ve görünmeyen yüzünü kukuletasını indirerek yüzünü onlara gösterdi. Borla ve Kadran masaya oturmuştu. Isılbert ve Azrel birbirine baktılar. Borla onun yüzünü görmüştü fakat umursamadı. Borla ‘’Isılbert neden boşalttırdın hanı daha çok dikkat çekmek için mi?’’ diye sordu. Isılbert ‘’Rahat konuşabilmek için şehre gelişin saklandı zaten’’ dediğinde. Adam ‘’Askerler tarafından sızdırıldı. ‘’ diye mırıldandı. Borla
‘’Hoş geldin Savaşçı Matilyano’’ dedi. Matilyano acımasız ve kimseye merhamet göstermez savaşçı idi. Hayatına başına ödül konulan adamları avlanarak geçinirdi. Elde ettiği gelirini bir kısmını içkiye ve ete harcardı kalan kısmını ise ne yaptığı bilinmezdi zira mülk peşinde koşmazdı. Matilyona ‘’Dönüşün gidişin kadar dünyaya ayağa kaldırdı. Denizler yeniden fırtınalara boğulmaya başladı, kıtalar üzerinde durmak bilmeyen fırtınaların esmeye başladı. Karanlık yeniden yeryüzüne indi. Seni örnek alan çocuklar senin yolundan gidebilmek için evlerini terk ettiler. Öksüz kalanlar seni öldürmek için hayata daha çok bağlandılar.’’ Dedi. Matilyano sözlerini bitirdiğinde parmağını keskinleştirmeye başlamıştı. Borla elini kılıcına atmamıştı fakat Azrel ve Isılbert ellerini kılıçlarına atmıştı. Borla onlara sakin kalması için işaret yaptı. ‘’İkimizde masada oturuyoruz henüz yemek ve kımız almadım savaşacaksak tok karnına savaşalım’’ deyince Matilyano parmağını normale dönüştürdü. Cevap vermedi ama dediklerinde haklıydı henüz yemeğini bitirmemişti. Yemeğini bitirene kadar bir süre daha bekleyebilirdi.