Kelime Sayısı:698
3 Bölüm
Eğer başka birileri ona yardım etmediği sürece. Gece izlerin peşine düşmesi iyi idi. Sıcak azdı ve gece gücünü artırıyordu. Köye girmekten başka çaresi yoktu. Kendisine tuzak kurulmasını önemsemeyecek kadar zor durumdaydı. Oğlunun öylece ölmesine izin vermeyecekti. Orman yolunu ve avcıların bıraktığı izleri takip ederek Ormandan dışarıya çıktı. Köyün girişine geldiğinde ilk evle karşılaştı. Ortalıkta iki ayyaştan başka kimse yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu ama insanları evlerinden çıkartmak zor değildi. Ağaçtan yapılan insan evlerinin yeterince güçlü olmadığını iyi biliyordu.
Bağırma gereği duymadı, nasıl olsa onun gelişi ile bütün köy ayaklanacaktı. Önüne gelen ilk evin çatısını pençeleri ile parçaladı. İçeriye baktı ‘’Şifacı!’’ dedi. İki kadın çığlıklar atmaya başladı. İnsanlar dışarıya çıkmaya başlamıştı gördükleri Orukanda onları korkuya düşürmüş kaçmaya başlamışlardı. ‘’Şifacı gerek. Zarar vermeyeceğim Şifacı gerek. Zarar yok, ölüm yok, korku yok.(İnsan dili)’’ demişti. Henrik, Fusulla, Dyubet ortaya çıkmışlar kılıçlarını çekmişlerdi. Henrik ‘’Bizim dilimizi konuşabiliyor’’ dedi. Fusulla ‘’Savaşalım mı yoksa?’’ derken Dyubet
‘’Bir canavarla anlaşmak mı?’’ güldü. Henrik ‘’Daha önce antlaşmış belli ki bizim dilimizi öğretmiş.’’ Dedi. Dyubet ‘’Belki de bizimkiler tarafından köle olmuştur. Anlaşmak delilik’’ dedi. Fusulla ‘’Dyubet ve Henrik siz arkadan dolaşın ben onunla konuşacağım eğer anlaşamazsak saldırırız’’ dedi. Dyubet iç çekerek oradan ayrıldı ve Henrikte öyle.
Zeleyan köyün içine doğru yürürken kendisine tek kılıç çeken kadın vardı. Oldukça sert bedeninde kemeri ve pantolonu vardı. Kemerinde kuru kafa vardı insan kuru kafası. Pençeleri kılıçtan daha keskindi. Sıradan Orukanda dan daha küçüktü ama bedeninde siyah benekleri vardı. Fusulla tam olarak ne olduğuna karar veremedi. Yetişkin Orukanda yaşıtlarından çok daha farklıydı. Zeleyan
‘’Avcı ot gerek, Karakan yarası gerek. Hemen nasıl ot bilmiyor. (insan)’’ dedi. Fusulla belinde ki çantasından kitabını çıkardı ve ona resmi gösterdi. Fusulla ‘’İşte bu ot iyi gelir Karakan yarasına iyice bak. Nerede bulabilirsin bilemem’’ dedi. Zelayan
‘’Bilen yok?’’ diye sordu. Fusulla edebileceği kadar yardım etmişti garipti, insan dilini öğrenen canavarlar vardı fakat Orukanda bunu nasıl başardığını merak etmiyor değildi. Görüşüne göre onun yarası yoktu. Karakan ile boğuşmuşa benzemiyordu. Onu anlaması güçtü zaten olayı da sorması onu sinirlendireceğini tahmin etti. Zeleyan daha soru sormadı. ‘’Sen iyi’’ dedi ama etrafının dolaşıldığının farkındaydı. Arkasını döndüğünde önünde Dyubet vardı. Zeleyan
‘’Savaş yok barış var. Savaş var ölüm var. Kıpırdamak var ölüm var’’ dedi. Fusulla Henrik’e Henrik ise Dyubet’e işaret etmişti. Dyubet onun yolundan çekilmişti. 3 metreden fazla boyu olan Orukanda savaşmak konusunda çok iyiydiler.
…
O gittiğinde her şey durulmuştu, köylüler tedirgindi ve ilk kez canavarın konuştuğunu duyanlar olmuştu. Köylüler Canavar avcılarına kızgındılar. Dyubet ise onun yakınındayken soğukluğunu hissetmişti. Henrik’te bu görüşe katılıyordu. Voryo ise yatağından onları dinliyordu. Dyubet ‘’Siyah beneklerini bilemem ama elemental güç kullanıcısı olduğu kesin. ‘’ dedi. Fusulla ‘’Ağzından çıkan soğuk havayı bende gördüm ama Orukanda doğuştan bu özelliği almış olamaz ya da biz evrimleşmiş bir türe denk geldik’’ dedi. Henrik
‘’Bana kalırsa bu Orukanda büyücülerle bir alakası olabilir. Klon değil çok gerçek ama Soğuk gücü anlam verebilmek çok zor’’ dedi. Voryo ‘’Peşine düşmeyeceksek kafa yormanın alemi yok’’ dedi. Herkes susmuştu kimse onun peşine düşmeyi düşünmüyordu ama yine de Fusulla sabahleyin erken saatlerde onun bıraktığı izleri takip etti. İzler onu Botandi’ye götürmüştü oradan sonra en ufak ize yaslamadı. Ormanın sonuna kadar gittiğinde iyi Orukanda izi görmüştü fakat Nehirde kayboluyordu. Daha fazla ilerlemedi. Dönüş yolunda bir kurt öldürmek zorunda kalmış birisi de ağır yaralamıştı. Kurt sürüsü başına gelmeden önce köye geri dönmüştü.
Canavar Avcıları Voryo’nun kendisini iyi hissetmeye başlaması ve yürüyebilecek seviyeye gelmesi üzere köyden ayrılmaya karar verdiler. Botandi ve Uran ölmesine rağmen köyün Ayanı Orukanda’yı öldürmeyen veya öldüremeyen Canavar Avcılarına ödülünü vermek istemedi. Dyubet zorlayınca köylüler ellerine geçirdikleri sopalarla üzerlerine yürüdüler. Köylüleri kılıçtan geçirmek zor değildi ama basit bir ödül için köyü mezbaha çevirmek kralın hoşuna gitmeyeceğini bildiklerinden ve bu sonradan acısını kendilerinden çıkartmak isteyeceği için bir şey yapmadılar. Dyubet bu köyü Vorya’nın haritasına kaydettirdi daha sonra boş vaktinde gelip köyün ayanını öldürecekti. Herkes onun neden burayı eklettiğini iyi biliyordu. Kimse sesini çıkarmadı çünkü diğerleri de kızgındı. Köyün evlerinden bir tanesinin çatısını uçurmaktan başka bir şey yapmayan Canavar öylece terk etmişti orayı. Ayan oradan geçen devriye askerlere durumu anlattı. Onlarda ormanı taradılar bir şey bulamadılar. Canavarlar ve Canavar Avcıları sonu ölümle bitmeyen ayrılık yapmışlardı.
Bu olay diyarda daha kötü yankılanacaktı hatta Canavar Avcılarının canavarları çağırdığı bile ortaya atılacak ve bunlara inananlar azımsanmayacak kadar olacaktı. O günlere daha vardı.