Kelime Sayısı:422
4 Bölüm
Baba ve oğul oldukları yeri geride bırakmışlar. Yolculuk son derece yavaş devam ediyor. Zeleyan izlerini kaybettirebilmek için iki saat nehirde yürümüşlerdi. İnsanlar nehirde izlerini takip edemediklerini biliyordu. Sonrasında oğlunu bir ağacın dibine saklamıştı. Ormanın derinliklerinde olması insanların ulaşamayacağını anlamına geliyordu. Birçok insan onlara zarar veremezdi fakat gören gözler askerlerin etrafa sarılmasına neden olurdu.
Zeleyan birkaç saat içinde aradığı otu bulmuştu. Oğlunu bıraktığı yere döndü iki Mikrofar oğlunun etrafında idi. Hızlıca koştu, zıpladı ve yuvarladı. Oğlunun yanına ulaşamasa da yakınında idi. Mikrofarlar onu görmüştü. Birkaç adım gerilemişti. Küçük insan boyunda ki Mikrofarlar uzun suratı ve dişleri sayesinde ormanda ne bulursa diyorlardı. Sayıları fazla olursa köylere kadar iniyorlardı. Sayılarının iki olması zarar veremeyeceğini anlamına gelmiyordu. Zıplama ve hız konusunda oldukça iyilerdi, küçük ve hafif olmaları saldırılarını son derece seri yapabiliyordu. Karşılarında yaralı Orukanda olması iştahlarını kabarttığını Zeleyan anlayabiliyordu.
Hırıltılı ses çıkarmıştı. Onun sesine Mikrofarlar vızıldamaları ile cevap verdiler. Zeleyan bir adım daha attıklarında hemen oradan koşarak uzaklaştılar. Zeleyan oğlunun yanına geldi. ‘’Baba ben kendim başa çıkabilirdim’’ dedi. Zeleyan ‘’İki tanesi ile başa çıkabilirsin ama ya diğerleri’’ dedi. Zeleyan arkasını döndüğünde Mikrofarlar sesini duydu. ‘’Geliyorlar kendine güvenli bir yer bulmalısın’’ dedi. Gittikçe kalabalıklaşıyorlardı. Zeleyan ileriye doğru yürüdü. Oğluna uzaklaşmak için zaman tanıdı. Mikrofarlar saldırıya geçti, Zelayan ağzını açtı ve ağzından çıkan buz yere isabet edince yeri dondurdu. Mikrofarlara zarar vermemişti, onun etrafından dolaştılar Zeleyan ileriye doğru zıpladı dört tanesinin üzerine yığıldı, bir eli ile kafasını ezerken diğerini kafa atarak öldürdü. Boştaki elinin pençeleri ile başını kopardı. Sağ kalan onun omzuna pençe attı fakat pençeleri işe yaramadı gibi kırılan olmuştu.
Sert vücudu karşı saldırılara karşı iyi zırh olarak görüyordu. İkisini sırtına binmişti pençeleri ile ensesini kesmeye uğraşıyorlardı. Zeleyan etrafından döndü bir tanesini kolundan yakalayıp yere fırlattı, diğerini almaya çalışırken etrafı sarılmıştı ve üzerine zıplayanlar olmuştu. Elini yukarıya kaldırıp avucunun içinden buz çıkartarak üç tanesini sendeletip geriye düşürdü. Önündekilere pençe atıp kafalarını gövdelerinden ayırmıştı. Arkasına dönüp sendelettiklerini bekletmeden öldürdü. Geri kalanları kaçmıştı. Zeleyan oğlunun yanına gitti. Onun yanına gelen Mikroforlar da kaçmışlardı. Zeleyan oğlunun yarasına baktı, yara derinleşmemişti. Fakat kötüye gidiyordu. Zelayan otu onun yarasına sürdü. ‘’Yakıyor’’ diye sızlandı oğlu. Zeleyan ‘’Karakan saldırısından daha fazla acıtmıyordur.’’ Dedi. Oğlu bir şey söylemedi. Elde ettiği yaprakları koparıp yaraya yedirdi ve yaranın içine soktu. Oğlu biraz doğrulmuştu. Zeleyan ‘’Yola çıkmamız gerek’’ dedi. Oğlu
‘’Bu otlardan burada daha fazla yok mu?’’ diye sordu. Zeleyan ‘’Daha fazla yok ama bunların yetiştiği bir yeri biliyorum uzun zaman önce oradaydım. Oraya gideceğiz buradan çok uzakta olmaması gerek belki bir haftada ulaşırız.’’ Dedi. Oğlu ‘’Ya ölürsem!’’ diye sordu. Zeleyan ‘’Elimden geleni yapıyorum’’ dedi.