Kelime Sayısı:776
43 Bölüm
O Gün Doğan
Gökyüzünde yırtıcı kuşlar dolaşıyordu. Bir dan fazla çeşitleri olan kuşların bir arada sürü halinde dolaşması görülecek bir şey değildi, sanki bir şeyleri önceden sezmiş gibiydiler. Savaşın kokusunu alıyor gibiydiler. Savaş onlar için bir veli nimetti. Zor şartlar altında yaşanılan bu topraklarda av bulabilmek en az insanlar kadar zordu. Rüzgâr esmeye başladığında şeleğine son odun parçalarını doldurmuştu, gökyüzü gitme vaktinin geldiğini yıldırım ile bildirmişti. Sırtına şeleğini geçirmeden önce odunların üzerini bezle kapladı. Sırtına şeleği geçirip geri dönüş yolunu tuttuğunda kararmakta olan hava yere yıldırım düşmesiyle birlikte bir anda aydınlanmış gözlerini kamaştırmıştı. Bir anlıkta olsa önünü iyi görmesine yardımcı olmuştu. Yıldırım çok yakın yere düşmüştü. Yağmur bulutları gökyüzünde birbirini sıkıştırırken ilk damlalarını yüzüne vurmuştu. Attığı adımları daha büyük atmaya başladı. Evi çok uzakta değildi yağmurun şiddetli yağacağını tahmin ediyordu. İkinci yıldırım çakmadan önce hissetmiş ve eli ile gözünü kapatmıştı. Ormanda ağaçlar sıkı değildi yolunu rahatlıkla buluyordu. Yağmur yağıp yolu bataklığa dönüşmeden çıkmalıydı buradan. Yeni düşen yıldırım daha uzağa düşmüştü fakat ağaçların devrildiği hissetmişti. Orman yanmaya başlamıştı. Adımlarını daha sıkı ve hızlı atmaya başlamıştı.
Yanan yer kendisine uzak değildi yağmurun şiddeti yangını durdurabilirdi. Üçüncü yıldırımın gelip gelmeyeceğini gelirse başına düşüp düşmeyeceğini bilmiyordu. Hızlı adımlarla köyün yolunu arşınlamaya başladı. Yağmur daha fazla yağmaya başlıyordu. Patika yol yerine kestirmeden gitmeyi tercih etmişti. Yağmurun şiddetlenmesi toprağın yumuşamasına ve hızının azalmasına yol açacaktı. Kuşlar bağrışarak ilerliyordu. Yeryüzü iyice kararmıştı önünü bazen görmekte zorlanıyordu. İkindi vakti havanın bu kadar kötüleşip kararabileceği tahmin etmemişti. Yukarılarda bir şeylerin ters gittiği belli idi. Aslında bugün dışarıya çıkmak hiç istemiyordu fakat annesi onu kapı dışarıya etmişti. Yakılacak oduna ihtiyaç vardı karısının yine sancıları tutmuştu. Doğum zamanı çok yakındı. Sancılarının başladığı zamanda yine dışarıya çıkmaya başlamıştı. İki gün önce sancısı tuttuğunda kadınlar sıcak suyu hazırlamış fakat çocuk gelmemişti. Bugün dışarıda epey vakit geçirmişti. Üçüncü yıldırım köyün yakınlarına düştüğünde adımlarını daha da hızlandırmaya başladı. Odunları ıslanıyordu evde yeterince kuru odunun olduğuna inanmak istiyordu. Islakları yakmak epey zaman alacaktı.
Köye yaklaşmaya başladığında kadınların çığlıklarını duyuyordu. Bunlar sevinç çığlıkları değildi. Şeleği ve toprak hızını arttırmasını engellese de o en hızlı hali ile yürüyordu. Köye yaklaştıkça çığlıklar artıyor at sesleri ve kılıç seslerini duyuyordu. Orman tamamen seyrekleşmeye başladığında köy ateşle parıldıyordu. Zırhlı atlı askerler köylüleri doğruyorlardı. Yıldırım gerçekten köye düşmemişti ama köyün bu halini görünce keşke yıldırım köye düşseydi diye geçirdi içindi. Gördüğü manzara şokunu atlattıktan sonra şeleğini yere bıraktı koşarak evine doğru evine ilerledi. Yanlarından geçtiği evlerden alevler yükseliyordu. Atlıları görebiliyordu ne krallık askerlerine ne de haydutlara benziyorlardı. Daha önce görmediği türden zırh giyiyorlardı. Yanlarından geçtiği evlerden alevler yükseliyordu. Kendi sokağına geçtiğinde Yeşil pelerinli Dron atlıları evine giriyorlardı. Etrafına bakındı evlerin birinin önünden bir odun parçası aldı. Atlılardan bir tanesine fırlattı Dronu atından düşürmüştü. Dronlar atından düşen arkadaşlara bakmışlardı. Köyü talan etmek için geldikleri köylerden biraz daha farklıydı. Kayıpsız birçok köyü yağmalamışken bu köyde birkaç Dron ölmüştü. Atlarını onun olduğu yöne çevirdiler bu köydekileri hafife almaları ile hata etmişlerdi ve bir tanesi atını ona doğru sürmüştü.
Adam eline bir tane daha odun aldı. Kılıcını savurarak ilerliyordu adam odunu atın ayağa fırlattı. At ayağına çarpan odun yüzünden sendeledi yere düştü bu sırada Dronu onun altında kalmış olsa da kurtulmayı bildi fakat başında adamı görmüştü. Adam onun başına taşla vurarak ezdi ve onun kılıcını aldı. O sırada iki Dron evinden çıkmış ve ellerinde çocuk olduğunu görmüştü. O kendi çocuğu idi sevinç ile üzüntüyü aynı anda yaşıyordu. ‘’Bırakın çocuğumu!’’ diye bağırdı. Bu sefer üzerine iki kişi geliyordu. Bebeğini kaçırıyorlardı. Adam evin bahçesine geçti. Evin içerisine girmeden kapıyı açtı ve kılıcı aldı. Dronlar onun üzerine sürdü atladı. Onlar yaklaştığında kılıcını onlara savurdu. Birini karnından ağır kesik almıştı. Diğeri ise yanından geçip gitmişti. Kolunda ve sırtında sıcaklık hissetmişti ve ardından gelen acı. Kolunda ve sırtında derin kesikler vardı. Adam arkasına döndü Dron onun tekrar üzerine giderken o sırada sırtına ok saplanmıştı. Adamın daha gücü kalmamıştı kılıcı yere indirdi. Üzerine gelen Dron ona bitiriş vuruşu yapmak için geliyordu fakat adam son anda kılıcı kaldırıp tüm gücüyle savurdu ve yere düştü. Dron’ın karnından yarık açmış ve yere düşürmüştü. Onu da öldürmeyi başarmıştı. Üzerine gelen üç Dronu da öldürmeyi başarmıştı. Evin çitinden tutunarak yukarıya kalkmaya çalıştı. Bir kez olsun çocuğunu görememişti. Çitlerden tutunarak ilerliyorlardı. Bir Dron daha atını onun üzerine sürmeye başlamıştı. Adamın gücü kalmamıştı. O sırada garip bir ses duydu ve Dron atını durdurdu geriye çevirdi. Adamla uğraşmaktan vaz geçmişlerdi. Adam Çitin üzerinden atlayıp yola düştü sürünerek ilerlemeye çalışıyordu gözleri kararmaya ve bir süre sonra görmemeye başladı artık hareket ettiğini dahi hissetmiyordu.
Sessizlik oluştuğunda Kadran ‘’Eee sonra?’’ diye sordu merak etmişti. Borla her zamanki gibi en heyecanlı ve en hüzünlü yerinde kesmişti. Borla ‘’Buraya kadar’’ dedi ve yerinden kalktı. Kadran ‘’Dronların elinden babamın elimin nasıl geçtim.’’ Diye sordu. Borla cevap vermedi ve oradan uzaklaştı.