Osmanlı İmparatorluğu 5 AOH 2

Giderek toprağımız artıyor.

Bati Afrikada Portekiz gücünü arttırıyor.

Moldova’ya savaş ilan ettik.

 

Çevremizdeki devletler

Savaştan sonra topraklarımız

Macaristan’a savaş ilan ettik.

Polonya savaşından yeni çıkmış Macaristana acımadık

Son Direnişler

Nüfüs ve Vergiyi arttırıyoruz

Savaştan sonra yeni sınırlar

 

Osmanlı’nın durmaya niyeti yok Candaroğullarına sefer düzenliyoruz.

Capitalism Lab kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Osmanlı İmparatorluğu AOH 4 Bölüm

Memluk savaşı ekonomimizi bozacaktı.

Devlet ağır borçlar altında eziliyordu.

Memluklular bir gece İstanbul’a çıkarma yaptılar.

Başkent Edirne’ye tekrar taşınmıştı.

Hesabı katmadıkları olan büyük Osmanlı ordusu Kuzey Afrika’ya çıkarma yapmış ve İskenderi’ye doğru ilerlemekteydi.

Memluk hemen barış antlaşmasına oturdu. Fizan ile sınır olan Bingazi’yi bize bıraktı.

İlk işimiz burada ki limanı büyütüp Kuzey Afrika da güçlü bir üst kurmak.

Dulkadiroğulları ile ilişkileri geliştiriyoruz.

Karadeniz’de yükselen bir güç haline gelen Pontuslularla ilişkileri geliştiriyoruz.

Ve yeni Osmanlı toprakları

Yükselen askeri harcamalar.

Capitalism Lab kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Osmanlı İmparatorluğu AOH2 3 Bölüm

Bizans savaşı büyüyordu çabuk bitirmezsek başımıza daha büyük sorun çıkabilirdi.

Savaş eşit kayıplarla devam ediyor.

Anadolu daki Bizans ordusunu direncini kırdık ve teslim ordular.

Papalık 1979 kişilik bir ordu ege denizi gönderdiler

 

Onları Mora adasına sıkıştırdık

Memluk savaşı patlak verdi.

İzmir ve Fethiyeye büyük dersane yapılmaya başlandı.

Eyalet istikrarı

İstanbulda bizim ve Morada sıra şimdi Ege ticaretini elimizde tutmak.

Memluklular Ege denizine gelirken biz Memluk topraklarına gidiyoruz.

Capitalism Lab kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Osmanlı İmparatorluğu AOH2 2 Bölüm

Eflak’a savaş ilan ettik onların güçlenmesine izin veremezdik.

Eflakta büyük ordu ile karşılaşmayı beklemiyorduk.

Aldığımız bir yenilgi panik havası oluşturdu.

Sonra iyi toparlanıp tekrar saldırıya geçtik.

Eflak savaşı sonrası topraklarımız.

Savaş sonrası komşularla ilişkiler

Hızlı genişleme politikası ekonomik anlamda kötü

Napoli ile dostluk kurmaya çalışıyoruz.

Ve beklenen bizans savaşı. Hazırlıklı idik fakat onlar bizden daha fazla hazırlanmışlar.

Büyük bizans kurma yolunda ilerliyorlar.

Capitalism Lab kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Osmanlı İmparatorluğu AOH2

Oyun: Age Of Histroy 2

Devlet:Osmanlı Devleti

 

 

Etrafımızda güçlü bir düşman olmaması kısa sürede genişlememize yol açacak.

Venedikliler ileride başımıza bela olmasın diye onlarla iyi geçinmek zorundayız.

 

Ve Onun kuyruğu Ragusa ile.

Batıya seferde arkadan vurulmamak için Karamanoğulları ile iyi geçineceğiz. Yer yer onları Memluk belasından korumak için altın, at ve kılıç vereceğiz.

Çevremizde güçlü bir düşmanlardan sadece biri. Yok edersek önümüzde az kişi duracaktır. Yinede amaçlarımız için onlarla dost kalmak en iyisi.

Atinaya savaş ilan ettik. Onların ekonomik ve nufus gücüne ihtiyacımız var.

 

Yeni sınırlarımız.

 

Gerçek bir düşman barış bitince mutlak saldırı için şimdiden ilişkilerimizi düzeltmeliyiz.

 

Nüfüs politikamız pek iyi değil.

Doğuda Memlük dışı bir başka düşman.

Capitalism Lab kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 50 Bölüm

Kelime Sayısı:713

50 Bölüm

 

Kadran ve Gogallar

 

Yürüyordu ve düşünüyordu fakat dikkatini etrafa vermeyi de unutmuyordu. Tepeden aşağıya dikkatlice iniyordu vadiye kadar yuvarlanmak son isteyeceği şeylerden bir tanesiydi. Borla gogallar hakkında iç çarpıcı bilgiler vermemişti zayıf noktalarını bile söylememişti. Birkaç bilgi kırıntısı ile savaşacak ve savaşırken kendisi öğrenecekti tabi o kadar uzun yaşarsa. Nasıl saldıracağını düşünmeden edemiyordu fakat bir anda düşünmeyi bıraktı. Onlara yeterince yaklaşana kadar düşünmemeye karar verdi.  Aşağıya doğru indikçe kayalıklara saklanarak gidiyordu. Onlara biraz daha yaklaştı en iyisi uzaktan okla saldırmaktı. Yayını eline aldı ve okunu sadağından çıkardı.  İyice gerdirdi ve bıraktı. Ok Gogallardan bir tanesinin yanağından içeriye girmişti. Bütün Gogallar okun nereden geldiğini anlamaya çalışırken Kadran kayalıkların arasına saklanmıştı.

Yerini değiştirme zamanı gelmişti. Ses çıkarmadan hareket etmeye çalışıyordu. Gogallar ise bağırıyordu, ok isabet ettirdiği Gogal ölümcül yara almışa benzemiyordu oku kırıp yanağından çıkardı. Gogallar etrafa dağılmışlar ok atanın kim olduğunu bulmaya çalışıyorlardı ara sıra kaya parçalarını kaldırıp altına bakıyordu. Kadran ilk ok attığı yerden yeterince uzaklaştığını inanarak ikinci okunu ayarladı ilk ok attığı Gogal’a bir tane daha denk getirmek istiyordu. Kayalıkların arasında gözleri o Gogal’ı buldu. Okunu çıkardı yayını gerdi ve bıraktı. Ok bu sever göğsüne isabet etmişti.  O sırada ona yakın olan gogal ellerine altığı kayayı Kadran’ın üzerine fırlattı.  Hızlıca kaçmaya çalıştı fakat ayağı takılarak kendini yerde buldu. Gelen kayadan kurtulmayı başardı yaralanmıştı, sol ayağı ağrıyordu. Ayağa kalktı Gogallar onun yerini tespit etmişti. Hızlıca ona gelmeye çalışıyordu.  Kadran kaçmak yerine bir ok daha atmayı denedi.  Üçüncü oku çok beklemeden gönderdi ama isabet ettiremedi Gogal kollarını ile bedenini korumayı başarmıştı. Dış derisi çok sertti ok çarptığı gibi kırılmıştı. Kırığı yoktu biraz ovaladı daha iyi yürüyebilirdi. Aniden başını aşağıya eğip kayaların arasına saklandı o sırada bir kaya daha üzerinden geçip gitmişti. Bu sefer ok atma işini daha hızlı yapacaktı. Kayalardan çıktı ve dördüncü okunu attı. Hep aynı Gogala atıyordu. Gogal bu sefer kendisini koruyamadı ve ok göğsüne saplanmıştı. Yavaşladı ve kendini kayaya yasladı. Oldukça kan kaybetmişti yanına bir gogal gelmişti diğer ikisi ise Kadran’ın peşine düşmüştü.  Kayanın üzerine çıktı ve son bir ok daha attı. Attığı oktan gogal korunmayı başarmıştı. Gogal ellerini açtığında karşısında Kadran’ı görmüştü. Kadran onun karnına kılıcını sokmuştu.

Gogal onun yüzünü parçalamak istedi. Hızlıca geri çekilmişti.  Elini boşa savurmuş oldu.  Kadran etrafına baktığında Gogallar onun etrafını çevirmişti. Üçüncü Gogalda gelmişti. Kadran gözlerini diğerini aradı fakat önündeki Gogal görüş açısını engelliyordu. Önce hangisine saldıracağına karar veremiyordu o sırada havaya kaldırılmıştı. Arkadan gelenlerden bir tanesi onu elbisesinden tuttuğu gibi havaya kaldırmıştı.  Kılıcını arkaya doğru sapladı fakat Gogal’ın sert koluna geldiği için ona zarar veremedi. Gogal onu kaldırıp attı. Kadran kayalara çarptı ve yere düştü. Kılıcını kaybetmişti ayağa kalkamadı bile. Başını güçlükle kaldırdı başından gelen kanları eli ile sildi. Birkaç kemiği kırılmıştı tam olarak hangi kemiği kırıldığını anlayamasa da hareket edemiyordu. Güçlükle sırt üstü döndü. Kayalara çarpması ona epey zarar vermişti fakat ölmemişti.  Başına gelen Gogallar birbirlerine baktılar mırıldandılar onun halen yaşadığını gördüklerinde biraz şaşırmışlardı. Onu fırlatan Gogal rasgele değil direk kayağa bilinçli fırlatmış en iyi ihtimalle felç geçirmesini istemişti fakat o bütün şiddeti ile kayalara çarpmasına rağmen yaşıyor ve bazı yerlerini oynatabiliyordu.

Kadran belindeki bıçaklardan bir tanesini almak istedi fakat eline tekme yedi ve ardından Gogal eline bastı.  O sırada bütün Gogallar arkasına baktı arkalarında ihtiyar Borla’yı görmüşlerdi. Bir tanesi onunla ilgilenmek için ilk adımını attı. Borla o kadar hızlı davranmıştı, taşlı arazide kılıcını çektiği gibi kendisine ilk adımını atan Gogalın kafasını koparmıştı.  Onun sıradan bir ihtiyar olmadığını anlamışlardı. Geriye kalan iki Gogal aynı anda saldırıya geçti. Borla ikinci kılıcını geçti. Gogallar kollarıyla ona saldırdı o ise tek bir kılıçla onları durdurmuş diğeri ile karınlarına kesmişti. Gogallar karınlarını tuttular derin yara almışlardı.  Borla verdiği yaraların ne denli büyük olduğunu en az onlar kadar iyi biliyordu. Kılıçlarını kınlarını tekrar soktu. Gogallar ise onun karşısında durmaktan çekilmişti. İki tarafından bir türlü konuşmadan anlaşması gibiydi.

‘’Onların yaşamasına izin verdin?’’ dedi. Borla gülümsedi. ‘’Sana verdiğim görev en az biri ile birebir mücadele etmendi. ‘’ dedi.  Borla Kadran’ı bayıltıp kollarından tutarak sürüklemeye başladı. Onun aldığı darbeyi görmüştü ve anında müdahale etmek istemişti. Ona verdiğini görevin ne derece ölümcül olduğunu biliyordu kayalıklara çarpması ile ölebilirdi o ise hayatta kalmayı başarmıştı. Bu çocuk onu bir şekilde etkilemeyi başarıyordu. Belki kılıçta ve okta iyi olmayabilirdi fakat bedeni aldığı yaralara ve yaşının küçüklüğüne göre inanılmaz dayanıklıydı.

Kayalıklardan biraz kurtulduğunda onu yere yatırdı olduğu yerde tedavi etmek zorundaydı. Kampını buraya kuracaktı.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | 1 Yorum

Yaşayan Efsane 49 Bölüm

Kelime Sayısı:717

49 Bölüm

 

Kılıç Eğitimi

 

Sabah kahvaltısından sonra tarla ile ilgilenilmişti. Borla kendisi geceleri ava çıkıyordu. Kadran dan sadece kılıç talimi ok atma talimi yapmasını istiyordu. Öğlene kadar zıplama, yuvarlanma, düz koşu yapıyordu. Borla eğitim alanına geldiğinde Kadran masanın üzerindeki kılıç ve kalkanı eline almıştı. Borla ‘’Kalkansız dövüşeceksin ama elinde kalkan olacak’’ dediğinde Kadran dediğinden anlamamıştı. Borla tahta kılıcı aldı. Savurmaya başladı birkaç hamlede Kadran’ın elindeki kalkanı düşürmeyi başarmıştı, durdu ve onun yeniden kalkan alması için işaret etti. Kadran bu sefer daha dikkatli davranmaya özen gösterdi fakat ilk seferkinden daha az sürede Borla onun kalkanını yere düşürmüştü. Borla biraz talim yerinde dolaştı. Kadran üçüncü kez kalkanı eline aldı. Bu sefer çok dikkatli olup ona dayanmaya çalışacaktı. Borla yaptığı ilk darbede kalkan elinden düşmüştü.

Sinirlenmişti fakat elinden bir şey gelmediğinin farkında idi. Borla ‘’Odaklan güçlü durmaya çalış’’ dedi.

 

Kadran kalkan yerine eline kılıç aldı ve saldırmaya başladı kılıçlar birbirine değmeden Borla Kadran’ı alt ediyordu. Borla ‘’Yeter!’’ dedi ve tahta kılıcı masanın üzerine bıraktı. Kadran ‘’Biraz daha’’ dediğinde Borla ona baktı Kadran tek kelime dahi etmedi yeterince sinirliydi ne kalkanda ne kılıçta en ufak bir ilerleme kaydedememişti. Siniri geçmeye başladığında yorgun olduğunu ve uykusu gelmeye başladığını hissediyordu. Henüz akşam olmamıştı ve yapılacak işler vardı.  O işlerle meşgul olurken aklında kılıç talimi vardı.

 

 

Yeni bir gün doğduğunda sabah tarla işleri biter bitmez Kadran kılıca sarılmıştı bu sefer kalkan eline almadı. Borla onun karşısına dikildiğinde ona gülümsedi. Ona karşı üstünlük kurabilmek için Kadran bu sefer eline çift kılıç almıştı. İşaret verilmesinin ardından Kadran saldırıya geçti. Elinde iki kılıç olmasının avantajı olsa da rasgele savurması ile bir tanesini bile Borla’ya denk getirememişti. Borla ile onu iyice yorduğuna emin olup saldırdı önce sağ elindeki kılıcı düşürdü. Sonraki saldırısını yaptığında Kadran kendisini savunmuş ve iki kılıç birbirine tokuşmuştu. Bu ilk defa oluyordu, heyecanlanmıştı. Onun bu durumu fazla sürmedi yediği ikinci saldırı da kılıcını elinden düşürmüştü.  Kadran kılıç boynuna dayanmıştı. Bu sefer fazla sinirli değildi iki kılıç kullandığında saldırı gücünün daha fazla arttığını hissetmişti. Borla kılıcı masaya bıraktı.

 

‘’Yemekten sonra bir ağaç kesip gel. Odunluk hazırla iki kılıçla çabuk yorulursun sürekli saldırmayı düşünüyorsan. Biraz savunma yapmayı öğrenmelisin. Yatağın üzerine kitap bırakacağım onu dikkatli oku.’’ Dedi.  Onun dediklerini iyi dinlemişti zira bütün bir daha konuşmayacağını iyi biliyordu. Bazı günler hiç konuşmazdı yanlış yaptığında eline vurulduğu anda anlıyordu.

 

 

Kılıçta bir değişme olduğunu göremiyordu. Her gün daha sıkı çalışıyordu fakat o karşısına geçtiğinde kolayca alt ediliyordu. İki kılıçta saldırmak hoşuna gitmişti. Borla karşısına geçti bu sefer işaret vermeden kılıcını savurdu başlardaki gibi düzensiz savurmuyor başına isabet ettirmeye çalışıyordu. Borla ilk saldırılardan kılıcını kullanmadan kaçıyordu. Kadran daha hızlı ve daha güçlü saldırıyordu. İlk saldırıdan bu yana hiç durmadan saldırması onu yoruyor ve arkadan gelen her saldırısında bir yavaşlama olduğunu kendisi bile fark ediyordu. Borla ileriye bir adım attı ve başına gelen saldırıyı kılıcı ile saldırdı Kadran kılıcı yere düşürdü diğer kılıcı ile saldırırken Borla ondan önce davranıp kılıcı bileğini indirdi ve kılıcın yere düşmesine sebep oldu. Üçüncü hamle ise kılıç Kadran’ın boğazına dayanmıştı. Borla kılıcı masaya bıraktı. ‘’Bugün iyice dinlen yarın yola çıkacağız bir süre buralarda olmayacağız’’ dedi. Kadran ‘’Nereye?’’ diye sordu. Borla cevap vermedi. O gittiğinde Kadran biraz daha talim çalışmaya karar verdi.

 

 

Birkaç günlük yolculuktan sonra Borla’nın bahsettiği vadiye ulaşmışlardı burası çok büyük değildi fakat vadi denilebilecek kadar derindi. Buraya neden geldiklerini bilmiyordu fakat savaş teçhizatı getirmişlerdi. Borla yere yatmıştı. Kadran ‘da yanına yattı. ‘’Şunları görebiliyor musun? Gösterdiğim yere bak. Onlar Gogallar onları öldüreceksin ister aralarına dal ister gizlice öldür ama bir tanesiyle mutlaka birebir kılıç dövüşü yapacaksın. Kambur yaratıklardır ağır ve hantal hareket ederler saldırıları oldukça güçlüdür derileri kalındır. Kılıcını iyi bilemişsindir umarım’’ dedi. Kadran

 

‘’Dört kişi görünüyorlar’’ dedi. Borla ‘’Hadi git yanlış bir şey olursa ölürsün ben bu mesafeden seni kurtarma gibi durumum yok’’ dedi. Kadran ‘’Öleceksem neden kurtardın ki?’’ diye sordu. Borla

 

‘’Bu eğitim evlat benim eğitimlerinde birçok kişi ölür kalanlar ise orduya katılırdı. Şimdi öyle bir şey yok sağ kalmaya çalış’’ dedi. Elini birkaç kez Kadran’ın sırtına vurdu. Kadran yattığı yerden doğruldu. İki kılıcını sırtına asmıştı belinde küçük kement ve birkaç adet bıçaklar vardı. Sert Gogal derisine bıçakların işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu.  Yürümeye başladı ileride sadece dört adet görünüyordu ve en az bir tanesi ile savaşmak zorundaydı peki diğer üçünü nasıl öldürecekti. Orman taktiklerinin çoğu işe yaramayacaktı. Ağaçların çok seyrek olduğu ve yerlerini kayalara bıraktığı bu vadide onları nasıl avlayacaktı?

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 48 Bölüm

Kelime Sayısı:708

48 Bölüm

 

Onu Arayanlar

 

Dünya yeterince karışıktı fakat Borla’nın ortaya çıkması daha çok karıştırmıştı. Karanlığın Ordusu 20 yıl önce yenildiğinde kaybettiğini bölgeler düşmanları arasında paylaştırılmıştı ve o günden beride kan hiç durmadan akmaya devam ediyordu. İnsanların ve hatta yaratıkların üzerine Borla’nın korkusu düşmüştü. Ne kadar yaşlı olursa olsun birçok insan onun halen dünyayı değiştirebileceğini düşünüyordu. Haberciler ve gazeteler son zamanlarda onun geri dönüşü ile epey para kazanmışlardı. O geri dönecek ve kaybettiği her şeyi almak için uğraş verecekti fakat umdukları gibi olmamıştı. Ortalıklarda yoktu istediğini alıp çekip gitmiş miydi? Yoksa tamamen geri dönmek için fırsat mı kolluyordu? Han kapısından içeriye birisi girmişti, kimsenin umurunda değildi, yüzünü gizleyen ve pelerin giyen birisiydi. Etrafına bakınmadı ve vakit kaybetmeden üst kata çıktı. Hancı ve birkaç kişinin dikkatini çekmiş olsa da gereken önemi vermediler.

Üst kata çıktığında gürültüler azalmıştı. Kendinden emin şekilde ilerliyordu aradığı adamı nerede bulacağını öğrenmişti. Kapıya geldi ve yavaşça açtı. Karşısında ona dönmüş ve sırtını masaya vermiş kişi ‘’Beklenmedik ziyaretçi’’ dedi. Masanın üzerinde birçok belge vardı dünyanın birçok noktasına haber taşıması bekleniyordu. Etrafta birçok raf ve kâğıt parçaları vardı yattığı yatağın üzeri bile raflı ve belgeler ile doluydu. Yatağın biraz üstü tahtalar ile kapatılmıştı. Onun üzerinde kitap ve kâğıt parçaları vardı.

‘’Buranın hepsi yansa ne kaybedersin?’’ diye sordu. Ses tonundan kadın olduğu anlaşılıyordu hatta ses tonunu bile tanımış olabilirdi sadece biraz daha dikkatli dinlemesi yeterliydi.

 

‘’Hiçbir şey yeniden kurarım’’ dedi.  ‘’Birisi arıyorum’’ dedi kadın. Adam o zaman anlamıştı onun kim olduğunu ses tonundan. ‘’Beni bilirsin Safi ben haberciyim. Bana sadece haber gelir birilerini bulmak senin işin’’ dedi. Safi başındaki kukuletayı geriye doğru attı ve etrafında bulduğu sandalyelerden bir tanesini odanın ortasına çekip oturdu, karşısındaki ile mesafeyi korumuştu.

 

‘’Kimi aradığımı tahmin etmişsindir. Borla sana bizzat mı haber ulaştırdı?’’ dedi. Ozan Sazan ona gülümsedi. ‘’Bu soruyu soran ilk kişi değilsin ve sonra olmayacaksın. Borla bana direk olarak gelmedi gelseydi eski günleri onunla yad edebilirdik. Bana haberi ulaştırmam için birisi gönderdi ve bende gereken kişilere haberi ulaştırdım’’ dedi. Ozan arkasına döndü ve belgeler ile ilgilenmeye devam etti yanındaki demir boruya elindeki küçük çubuklu demir topuyla vurdu. Safi o sırada kukuletasını tekrar kapatmış ve sandalyesinden kalkarak odanın başka yerine kıyıya geçmişti. Etraf çok yoluydu birçok raf ve dolaptan ibaretti. Çok geçmeden odaya birisi geldi. Ozan hazırlamış olduğu haberi ona verdi nasıl ulaşması gerektiği hakkında birkaç bilgi verdikten sonra yolladı. Safi

 

‘’Çok yoğun olmalısın’’ diye sordu. Ozan ‘’Özellikle Borla döndükten sonra yazışmalar neredeyse üç katına çıktı. ‘’ dedi. Safi ‘’Sana inanmak istiyorum Ozan onu gerçekten gördün mü?’’ diye sordu. Ozan Sazan sesli güldü. ‘’Safi çocuk değilsin artık Borla’nın böyle bir hataya düşeceği düşünme bile buraya kadar bu basit soruyu sormak için gelmişsen boşuna vakit kaybediyorsun eğer başka önemli işlerin yoksa tabi’’ dedi. Safi

 

‘’Aslında burada oluşumun nedeni yeniden birleşme. Borla geri döndüğünde eskisi gibi birlik olmalıyız. ‘’ dedi. Ozan Sazan tekrar demir topu eline alıp boruya vurdu. Ozan Sazan ‘’Hiçbir şey eskisi olmaz daha doğrusu eskiye bağlı kalarak yaşamak anlamsız. Geçmiş yaşandı bitti önümüze ve geleceğe bakmamız gerek. Başka bir şey demiyorsan beni yalnız bırak ulaşmanı istediğin haberin varsa memnuniyetle ulaştırabilirim’’ dedi. Safi ayağa kalktı bazen oturuyor bazen kalkıyor bazen odayı dolaşıyordu o sırada içeriye haberci girmişti. O haberi alıp çıktı. Ozan ona bu sefer gerekli talimatları söylememişti.  Haberci odadan çıkarken Safi ‘’Görüşmek üzere’’ dedi ve oradan ayrıldı. Koridorda yürürken ‘’Bunca yıl sonra herkesi birleştirmek hiç kolay olmayacak umarım izini bulurum Baba’’ dedi.

 

 

Kadran pencereden dışarıya bakmıştı. Dışarıda bir tuhaflık olduğunu sezmişti, dışarıya çıkmadı kaçacak yeterince zamanı da olmayacağını biliyordu. Odaya geçti ve gizli kapağı hızlıca açtı. İçeriye girdi ve kapağın iki tarafında bulunan çubuklara baktı. Kapağı kapattı ve o çubukları tutarak geriye doğru çekti.  Bunu yaparak üzerini kapatmış oluyordu. Eve girdiklerini duyduğunda zamanı kalmadığını anlamıştı. Yerinden kıpırdamadan beklemeye başladı. Ayak sesleri duyuyordu ve evin dağıtıldığına tencere oynandığı duyabiliyordu. Her taraf dağıtılırken seslerin kendi bulunduğu yere geldiğini fark etti. Odayı dağıtmaya başladı yatakların altını baktı, sonunda bir şey bulamayınca

 

‘’Kadran benim çık ortaya!’’ diye bağırdı. Bu ses Borla’nın sesiydi. Kadran saklandığı yerden çıktı ve etrafa baktı gerçekten ortalığı dağıtmıştı. ‘’Seni başkası sanmıştım’’ dedi. İçindeki korku gitmişti. Borla ‘’Hazırlıklı mısın onu kontrol etmek istedim şimdi benim dağıttıklarımı toparla artık ağır kılıç eğitimlerine başlamamızın zamanı geldi. Öldürme sanatının bütün inceliklerini sana öğretemeyecekte olsam seni işinde iyi bir katil gibi yetiştireceğim yer yer hırsızlıkta yapacaksın’’ dedi.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 47 Bölüm

Kelime Sayısı:771

47 Bölüm

 

Sıkıcı Günler

 

Borla gideli çok olmamıştı fakat çabucak sıkılmaya başlamıştı. Köy hayatı yaşıyordu şehirde yaşadıklarından farklıydı. Yalnız olması ona karışanın ve bulaşanın olmaması hoşuna gitse de koca dünyada yalnız kalması hoşuna gitmiyordu.  Sabahları yoğun olarak işe başlıyordu. Tarla işlerinden su işlerine avcılık ve okçuluk işlerinden günlük koşu işlerine devam ediyordu. Borla’nın yaptığı duvarlara tırmanma ve onun öğrettiği kılıç talimindeki birkaç numara öğlenden sonra ise güç kazanmak için gereksiz yere kütük kaldırıyordu. Akşama doğru yapması gereken yemek ve kitap okuma kalıyordu. Geceleri evde kalıyor dışarıya çıkmıyordu.

 

Birkaç gün sonra

 

Evdeki yiyecek ona en az bir hafta daha idare ederdi fakat Borla’nın ne zaman geleceği belli değildi.  Onun bu zamanda düşünmeye fırsatı oluyordu. Olması gerektiği kişi olduğunda hayatının nasıl olacağını merak ediyordu, üvey babasını aklına getiriyordu. Onu özlemişti bu hayatta ona yakın duran az kişilerden biriydi Borla ile karşılaşmadan önce onu kendi için dünyanın en iyi insanı ilan etmişti. Koca dünya da ona iyi davranan ilk adamdı. Borla ile tanışınca düşünceleri değişmedi. O karşılık bekliyordu amacı vardı ve kendisinden beklentilerini karşılamak istiyordu. Üvey babası iyiliği doğru olmayı öğrenirken Borla ona hayatta kalmayı, kötü olmayı ve öldürmeyi öğretiyordu. İkisinin farklı dünyalardan olduğunu biliyordu yine de ikisinin aynı anda yaşayıp aynı yerde olmasını hatta bir masada karşılıklı oturmasını hayal etti. Olacakları düşünemiyor sadece hayal kurmaya çalışıyordu.

 

İkisi de öz babası olmasına rağmen sanki gerçekten onun çocuğu gibi ilgilenmişlerdi. Borla üvey babasından çok farklı olmasına rağmen onu koruyup gözetiyordu. Düşüncelerine ara verdi yemek yeme vakti gelmişti artık.

 

 

Borla yola çıkalı birkaç gün olmuştu. Tarnova’ya yaklaştıkça köyler kalabalıklaşıyordu. Bir yerde durup dinlenmeliydi aslında şehre girmek istemiyordu fakat bunca yılın hasreti ile ona yakın köyleri dolaşmak istiyordu. En son gelişinden bu yana neredeyse çeyrek asır olacaktı. İnsanları, doğası ve diğer bildiklerinin değişip değişmediğini merak ediyordu.  Görmek istediği birkaç kişi vardı ama henüz görüşmek istediğinden emin değildi.

 

 

Olaylar birbiri ardına gelişirken karanlık duman evin içerisinde belirmişti. İçerisinden çıkan kadının elinde gazete vardı. Pencerenin perdesini aralayıp aşağıya dışarıya baktı. Birçok çocuk düzgün sıra halinde talim yapıyorlardı. Onların başında duran bir adam çocuklarının arasında konuşuyordu. Kadının bulunduğu ev tepenin başındaydı ve etrafını çok iyi gözetleyebiliyordu. Etrafında başka ev yoktu. Çocukların ve adamın kaldığı ev tepenin aşağısındaydı. Kadın onların yanına gitmeye karar verdi.  Ağaçtan yapılmış merdivenlerden inerken talim yapan çocukları izlemekten geri kalmıyordu. Adam onun geldiğini fark ettiğinde yüzünü ona çevirdi elindeki gazete gözüne çarpmıştı. Kadın belli ki önemli haberler için yerinden ayrılıp aşağıya inmişti. Adam çocukları serbest bıraktı ve ara verdiğini söyleyip etrafından dağıttı. Kadın ve Adam çocuklardan uzak bir masaya geçti. Adam

 

‘’Seni dinliyorum’’ dedi. Kadın ‘’Haberler elimize geç geldi ama şu gazeteye bak’’ dedi. Adam gazeteyi eline aldı ve manşette Borla’nın geri döndüğü yazıyordu.  ‘’Nasıl!’’ diyebilmişti hem şaşkınlık hem de kızgınlık içerisindeydi. ‘’Borla Krimor şehrini yok etti’’ diye başlığı mırıldandı. Kadın ‘’Haber daha da büyük’’ dedi. Adam manşetin altındaki habere göz gezdirdi. ‘’Borla oğlunu kurtarmak için yıllar sonra ortaya çıktı.’’ Dedi. Adam gazeteyi tek eli ile kapattı, epey sinirlenmişti masaya vursa birkaç parçaya ayırabilirdi.

 

‘’Oğlu için geri döndüyse’’ dedi. Kadın ‘’Sakin ol Radax! Kötü haber gerçek oğlu değil daha kötü haber ise tahminlerime göre yıllar önce elimizden kaçırdığımız doğuştan karanlık güçlü çocuk olabilir.’’ Dedi. Radax hafızasını tazeledi. Yıllar önce son çocuğu ele geçirmek için Biberli Hanım ile harekete geçtiklerinde Borla’nın aniden ortaya çıkışı ile çocuğu ne öldürebilmişler ne de Borla’nın elinden kaçırabilmişlerdi.

 

‘’Elinde sadece bir çocuk var bizim elimizde daha fazla var. Üstelik biz ondan 7 yıl daha ilerideyiz eğitimde.’’ Dediğinde Radax onun sözünü kesti. ‘’Borla’yı şimdi öldürmeliyiz nereye gittiğini bulman gerek’’ dedi. Biberli Hanım ‘’Borla senin kolunu aldı. 7 yıl önceki Borla şu an kinden daha güçlüydü fakat bu hali ile ona karşı koyamazsın.’’ Dedi. Radax ‘’Sen varsın ve çocukları da kullanırız böylece ne kadar eğitildiklerini görmüş oluruz.’’ Dedi. Biberli Hanım

 

‘’İntikamın aklını çelmesin. Çocukları boş yere harcamış oluruz ayrıca Borla bu sefer en az bir çocuk ele geçirdiği için çekinmeden dövüşecektir. 7 yıl önceki savaşında bile tam gücüyle dövüştüğü söylemek gülünç olur. ‘’ dedi. Radax ‘’Ne yani o çocuğu eğitmesine izin mi vereceğiz? O adamın eğittiklerini güçlerini unutuyorsun sanırım. ‘’ dedi. Biberli Hanım ‘’Farkındayım ama sayısal üstünlük bizde endişelenme’’ dedi. Radax siniri henüz geçmemişti.  ‘’Bütün bunları bana neden söyledin öyle ise’’ dedi. Biberli Hanım

 

‘’Ben müttefik olduğum kişilerle gizli saklım yoktur. Ayrıca bundan sonraki eğitimlerde çocuklarının daha fazla üzerine düşeceğinden eminim artık bir rakibimiz var.’’  Dedi ve devam etti. ‘’Borla’yı birçok kişi engel olmak isteyecek hatta öldürmek bile isteyecekler ama bizim dostumuzda düşmanımızda şimdilik yok. Dünya bu meseleler ile meşgul olurken bizde asıl hedefimize ulaşacağız. Şu an da dünya bizi tehdit olarak görmemeli. ‘’ dedi. Radax ‘’Bu adam eceliyle ölmemeli’’ dedi.  ‘’Merak etme senin gibi düşünen binlerce kişi var bu dünyada. ‘’ dedi.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 46 Bölüm

Kelime Sayısı:716

46 Bölüm

46 Bölüm

 

Avcılık

 

Borla onu birkaç güç hiç rahatsız etmedi kendi işleri ile meşguldü. Yaşadıkları yer giderek büyüyordu. Evden sonra masa, kulübe ve tarla inşa edilmişti.  Kadran onun yanına geldi. Çitlerle çevirmiş olduğu bahçenin içerisini kazmıştı. Kadran onun bir şeyler ekeceğini biliyordu fakat tohumları nereden bulduğunu anlayamadı. En yakın yerleşim yeri harabe köyünden başka bir yer değildi.  Kadran ‘’Bana sadece kılıç kullanmayı ve avlanmayı öğreteceğini düşünmüştüm. ‘’ dedi. Borla gelmesi için işaret etti. Kadran yanına gelip çömeldi. Borla eştiği yerlere tohumları yerleştiriyordu.

‘’Evlat köşeye sıkıştığında kaçman gerekecek ve kaçıp saklanman gerekecek. Düşmanlarının hepsini bir anda kılıçtan geçiremezsin. Saklanman gerektiği zamanlardayız şu an ve bu zamanlarda kendine uğraşlar bulmalısın normal insanlar gibi. İzcilik ve avcılık öğreniyorsun tarla işlerini de öğreneceksin zaten odunculukta yaptın. Bunları ne kadar iyi bilirsen o kadar iyi saklanırsın ama unutma eninde sonunda seni bulan birileri olacaktır. Bu zamanlarda ise kılıç kullanacaksın’’ dedi.  Kadran

‘’Eğitimlere başlıyoruz o halde’’ dedi. Borla ‘’Ekim sezonu başladı ve yaratıkların artık saklandıkları yerlerden dışarıya çıkmaya başladı evet kılıç eğitimlerine yakında başlayacağız önce şu tarla işlerini öğrenmelisin ve buranın etrafını tuzaklamamız gerek’’ dedi.

 

Tarlanın etrafı tuzaklanmıştı. Borla bildiği tuzak yöntemlerini Kadran’a gösteriyordu boş zamanlarında boş sayfalara bunları yazıp şekillerini çizip onun çalışmasını istiyordu.  Onu birçok alanda yetiştirmek istiyordu her şeyde en iyisi olması mümkün değildi fakat her şeyi bilmesi mühimdi.

 

 

Boş zamanlarda Kadran kütük taşıyor odun yarıyor ve bahçe işleri ile ilgileniyordu. Borla şu sıralar ortalardan pek fazla kaybolmuyordu. Kadran odun yarmaya başladığı zamanda onu durdurmuş yanına sadak ve yayla gelmişti. Sadak tamamen okla doluydu. Kadran sorgu sual etmeden sadağı sırtına geçirdi ve yayı eline aldı. Borla ona hiçbir şey söylemeden yürümeye başlamış ve arkadan geldiğini hissetmişti.  Onun hedef tahtasına doğru yürüdüğünü anlayınca onu takip etmeyi bıraktı. Hedef tahtasının yakınında durdu.  Borla hedef tahtasını işaret etti. Kadran oku sırtındaki sadaktan çıkardı oku eline alıp yayı gerdi ve hazır hissettiği anda oku fırlattı. Ok hedef tahtasının üzerinden geçip gitmişti. Kadran sinirlense de siniri belli etmedi. Borla okun yanlara kaçırdığını düşününce kendisini vuracağı çok açıkça belli idi fakat yerini değiştirmedi, böyle zamanlarda nasıl hamle yapacağını bilmesi önemliydi. Tuzak kurarak avcılık öğrenirken Borla okla rahatça hayvan avlamasını hayranlıkla izliyordu. İkinci oku aldı ve hedefe gönderdi. Bu sefer hedef tahtasının en yukarısına isabet ettirmişti. Aceleci davranıp üçüncü oku aldı ve yayını gerip fırlattı bu seferde hedef tahtasına varmadan yere çakılmıştı. Sinirlenmiş ‘’Nasıl olur?’’ bu diye homurdanmaya başlamıştı. Borla

 

‘’Acele etmeni gerektirecek sebep yok. Ok attıkça atmak istediğin hedeften uzaklaşırsın yanı hedefi vurmak istiyorsun ilk attığına vurmaya çalışman gerek’’ dedi.  Kadran bir süre durdu ve tekrar yayını gerip okunu fırlattı. Oku hedef tahtasına isabet ettirmişti fakat tahtanın ortasındaki hedefi vuramamıştı.

 

 

Kadran sabahın erken saatinde kalkıp çalışma yapmak için yayını ve sadağını almıştı. Borla’nın yine ortalıklarda görünmediği zamanlardı. İyi hedef vurmayı öğrenirse hareket halindeyken de atmayı öğrenecekti. Kılıç ustasının okçuluk eğitimi vermesine biraz şaşırmış olsa da her konuda bilgi sahibi olması onu etkilemişti. İlk okunu attı ve hedefi tutturdu bu sefer iyi başlamıştı. İlk yuvarlağın içinde değildi ama bir ilerleme kaydettiği için mutluydu, beklemedi ve ikincisi eline aldı yayını gerdi ve ikincisini gönderdi. İkincisi üçüncü dairenin içerisinde kalmıştı. İlki ise dördüncü dairenin içindeydi. Bir ok daha eline aldı ve yayını gerdi. Bu sefer ok ikinci dairenin içerisinde kalmıştı. Kadran hiç bu kadar mutlu olmamıştı biraz daha çalışırsa bütün okları ilk dairenin içirişine gönderebilirdi.

Dördüncü oku aldı bu sefer önceden attıklarından daha uzun süre bekledi ve oku gönderdiğinde ok hedef tahtasına ulaşmadan yana doğru ilerleyip yere düştü. Bir bıçak okun yönünü değiştirmişti. Kadran yayını germeyi bıraktığında bunu yapan kişinin Borla olduğunu gördüğünde pek şaşırmadı. Borla

‘’Hedeflediğin yere ulaşmaya çalışmak güzel ama hedeflerine engel olmaya çalışanları hesaba katmalısın’’ dedi.  Sırtında bu sefer daha önce hiç görmediği koyun vardı. Avcılığa giderken hiçbir koyuna rastlamamıştı. Kadran ‘’Onu nereden buldun?’’ diye sordu. Borla ‘’Koyun kurttan kaçar ama Borladan asla’’ diye yanın verdi. ‘’Evlat bıçak getir pişirmeden önce yünlerini alalım ileride lazım olabilir bu aksam güzel olacak.’’ Dedi. Kadran koşup eve gitti ve bıçağını aldı.

İkisi birlikte koyunun yünlerini aldılar fakat derisini yüzmediler Kadran o sırada Borla’nın masaya bir şişe bıraktığını görmüştü. Kadran ‘’İçki mi?’’ diye sordu. Borla ‘’Değil kımız bulunması oldukça zordur. ‘’ dedi. Kadran bir şey anlamadığını görünce Borla ‘’İçki ama bilinen içkilerden değil’’ diye geçiştirdi. Borla

‘’Yiyecek içecek depolaman gerek bir süre burada olmayacağım başına çaresine bakmalısın. Eğer ki benim dışımda burayı birisi bulursa ne yapacağını biliyorsun’’ dedi.  Kadran

‘’Bizi kim bulabilir ki?’’ diye sordu. Borla cevap vermedi sadece Kadran’a baktı. Çabucak anlamıştı o bakışı Akasele’nin Panoz’u alıp götürmesi aklına geldi ama Alasele denginde dünyada kaç kişi vardı?

 

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | 2 Yorum